Tren Yolculuğu

Tren Yolculuğu
Her insan hayal eder ve sonra pek azı hayallerinin peşine düşer, sonra bir çokları dayanamaz ve hayallerini yarı yolda ilk mola verecekleri istasyona gelmeden bırakırlar.
Ben de gezmeyi tozmayi herkes gibi severim. Çünkü benim de hayallerim var.
Ben en çok trenle seyahat etmeyi severim. Uçak çok hızlıdır benim için, daha doğrusu koşturmaya gelmedik bu hayata, anda kalmayı, dünü yarını düşünmeden hayattan keyif almayı bir nebze de olsa bilmeliyiz diye düşünüyorum.
Özel araçla da gezmeyi sevmem hele bir de aracı ben kullanıyorsam önümü görmekten doğanın nimetlerini kaçırmaktan korkarım. Otobüs pek bana hitap etmiyor, güvende hissetmiyorum, çok gürültü kirliliği içerisinde yolculuk ediyorsun, lakin en azından sağını solunu görebiliyorsun, güzellikleri fark edip bakabiliyorsun.
Ben en çok trenle seyahat etmeyi severim. Onlarca nedeni var ama size sadece iki çok özel nedenden bahsedeceğim.
İlk tren yolculuğumu hiç unutamam.
Takvimler 1978 yılının 18 Eylülünü gösterirken, binmiştim ilk kez trene. On üç yaşında bir çocuktum. Bulgaristan’ın Eski Cuma (Targovishte) iline bağlı Dralfa tren istasyonundan anavatana göç etmek ailecek uzun bir yolculuğa yelken açmıştık. Bir yanımız mutluluktan kanat çırpar iken , diğer yanımız kanadı kırılmış bir serçe kadar çaresiz umutsuz ve perişandık.
Evimizi, hem de yeni evimizi, hiç içinde yaşamadan bırakmıştık. Bahçemizi, her gün suladığımız sebzelerimizi meyvelerimizi bir daha hiç sulama ve sevmek şansımız elimizde alınmış, yıllarca işlediğimiz topraklarımızı bir başkasına devretmiştik.
Sadece evimizi bahçemizi topraklarımızı bırakmış olsaydık keşke. Çocukluğumu, hayallerimi, kahkahalarımı, çelikçomak oynadığımız arkadaşlarımızı, cıvıl cıvıl hayat dolu, kahkaha ve neşe dolu yıllarımızı bir daha kavuşamamak üzere bırakmıştık. Kolay değil acısını tarif etmek. Yıllar içerisinde yol aldıkça anlıyorsunuz ağır travmanın etkisini. Sanmayın ki sadece benim için zordu, Bulgaristan dan göç etmek zorunda kalan binlerce insan bu acı anıyı hatırayı hiç unutmaz, unutamaz.
Hani diyorlar ya ‘muhacirlik ateşten gömlek’ diye, bazen ateş ne ki diyorsunuz çok daha ağır, tarif edilmez bir acı deneyim bu. Allah kimseyi muhacir etmesin, bizim yaşadıklarımızı düşmanıma bile yasatmasın yaradan.
Neyse bu anıyı hatırladıkça bu yazı bitmez. Bende kolay kolay kendime gelemem.
Gelelim ikici tren anıma.
Evli bir delikanlıyım. İki kızım var. Biri 8 diğeri 6 yaşında. Asker olmuşum. Kütahya’ya çıkmış acemi birliğim. Türkiye anavatan, görev kutsal. Ama hala tam olarak kendimize gelmiş değiliz. Ekonomik sıkıntılar devam ediyor hala. Acemi birliğine en uygun yolculuk trenle yapılıyor…
Yıl 1992 binmişim bir trene gözüm çocuklarımdan başkasını göremiyor.
Uzun ince bir yola koyuldum. Trenler eski trenler, çok düşük bir hızla seyrediyoruz. Benim etrafa bakacak. Hiç halim yok. Aklımda ailem ve çocukların. Oysa güzel bir hava, güneş pırıl. Hayat sevmeyi sevilmeyi fazlası ile hak ediyor. Ama ben en çok geride bıraktığım kızlarımı ve ailemi düşünüyorum. Kütahya’ya indim hala farkın da değilim. Aklım hep çocuklarımda. Oysa ne telaş ediyorsun mübarek. Çocukların emin ellerde karın, annen baban kardeşim yanlarında ama gel de yaralanmış daha önce derin bir badire atlatmış yüreğime var git anlat. Hiç kolay değil bu ayrılıklar, insanın sevdiğinden ayrılması kadar zor bir şey yok bu dünyada. Askerlik konusunda şanslı olmama rağmen işte böyle duygular yaşatıyor ayrılıklar insana. Altı ay askerlikten sonra kavuşuyorsunuz ya sevdiklerinizle bir daha hiç ayrılmayalım diyorsunuz, bunu diliyorsunuz yaradandan.
Fakat ne hikmetse ben bu yazıyı şu an bir trenin 3 numaralı vagonunun 9 numaralı koltuğundan yazıyorum.
Nereye mi gidiyorum. Bugün büyük torunum Berayımın doğum günü ve ben Edirne treninde Çorlu’ya doğru yol alıyorum. Ata yurdumdan ayrılırken tren anısı , çocuklarımı özlerken tren anısı ve hala mı arkadaş diyorum bazen. Torunlarımı görmek için gene tren yolculuğu. Bu tesadüf olamaz diyorum, evet evet gerçekten bu işte bir hayır var.
Belki bu yüzden trenlere olan sevgim.
Diyeceksiniz ki bu nasıl sevgi böyle.
Ben size söyleyeyim. Cevabı çok basit aslında.
Tren ben yaşadığım sürece kaderimde hep olacak onu anladım ben. Her tren yolculuğu bir hayat dersi bana.
En azından şimdi işler tersine döndü.
Eskiden sevdiklerimden ayrılırken anılar biriktiriyordum simdi ben sevdiklerime torunlarıma kızlarıma gidiyorum. Galiba bu daha güzel hissettiriyor bana.
Her şeye rağmen güzel bakmayı bilmek gerek, umutsuz yaşanmaz ki be ya.
Yapmayın böyle be kızanlar, eha…
Of ki ne off
Çorluya garına yaklaşıyoruz
Ne tren bensiz olabilir
Ne de ben trensiz.
Size bir Orhan Veli şiiriyle görüşmek üzere diyeyim de, inmek için hazırlıklar başlasın.
Tren Sesi
Garibim;
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde,
Ne de bir tanıdık çehre;
Bir tren sesi duymaya göreyim,
İki gözüm
İki çeşme.
Orhan Veli


Cevat ÇIRAK
19.04.2022
Çorlu Treni
tren #ozlem #sevgi #hasret #seyahat

Ormanı Yeşili ve Hayatı Çok Özledim Dostlar

Biliyor musunuz dostlar

Ormanı özledim

yeşil yapraklarının hışırtısını

her attığım adımda

yere düşen ümitsiz yaprakların

benimle konuşmasını özeldim

Ağaç kakanın yuvasını yaparken çıkarttığı sesleri

Sincabın benimle saklambaç oynamasını özledim

Sadece sırt çantam çakım ve elimdeki sopayla

Mesela Çatalca’da ormanın kucağında

yürüdükçe şükretmeyi, doğanın kollarına sığınmayı özledim

Sırt çantam demişken

İçinde bir kangal sucuk

bir termos çay,

bir güzellik daha

ama onu şimdi söylemek istemem

Hayal ediyorum

Ormanda saatlerce yürümüşüm

ama hala doyamamış gözüm arkamda kalmış

Sanki yıllar sonra kavuşmuşuz da doyamadan birbirimize

ayrılmışız gibi ormanı ozledim

Kocaman boylu poslu ağaçlar arasında yürürken

Birden kulaklarımda sus sesi yankılanmış

işte bu ,

tam aradığım güzellik demişim.

Sonra doğadan izin alarak

küçük bir ateş yakmışım

Sırt çantamda sucuk var ya

onun hatırına işte ne yapayım

Bir kangalın yarısı bile yeter fazlada gözüm yok

çakım ne güne duruyor

yere yeni düşmüş kırık bir dal bulmuşum

ucunu sivriltmiş sucuğumu dilmişim

közde pişecek ya

acele etmiyorum işte

beklerken boş durur muyum hiç

Açmışım şişeyi mantarı elimde

yosun var mı mantarda diye inceliyorum

Mis gibi kokuyor

Doğa işte

Çok cömert insana

özellikle kırmızı seçmişim

Boğaz kare Öküz gözü karışımı

Neden öyle biliyor musunuz?

Buram buram Anadolu koksun istemişim.

Canım Anadolum

Sırça köşküm, Ata yadigarım

Can yoldaşım.

Açmışım kollarımı yaşıyorum demişim,

Yaşadım diyebilmek için haykırmışım

Sonra elimdekini farketmişim,

bereket, niğmet, servet demişim

Sucuk elimden usulca korların üzerine konuvermiş

ilk yağlar düşüyor közlerin arasına

sessizlik birden sucuk kokusu ile sarmaş dolaş olup

coşuvermiş.

Şişe elimde

bardak kadeh istemem ki

bakın işte burası çok önemli

ilk dalga lezzet geliyor

Önce hafif kızarmak üzere olan sucuktan bir kertik almışım

Evet Elimle , neden şaşırdınız!

Biraz yanıyor elim, çok sıcak,

bende zaten öyle olsun istiyorum

acımdan tadına varılamaz ki!

Bu lanet virüsten önce de öyle yapıyordum ki zaten

Öyle seviyorum demek ki,

Damağım önce sucuğun yağına kavuşuyor

Sonra sarımsak kokusu hafif belli ediyor kendini ,

bende varım diyor,

kimyon karabiber derken dil nasibini alıyor,

Hayat budur dostlar, yaşam budur , güzel olan budur,

İşte şimdi tam zamanı,

Şarap her zaman tamamlayıcı lezzet görevindedir.

O muhteşem sıcak dilim gırtlaktan boğaza doğru ilerliyor

Mavi sularda bir yelkenli gibi enginlere açılır gibi yani

Şarap yelkenleri dolduran yel gibi

İlaç gibi yani,

Damak bu lezzeti biliyorum diyor bir yandan

Bu zevk, bu lezzet bu mucize unutulur mu hiç

Kaydetmiş belleğine

Közde kızarmış sucuk yolculuğunu tamamlayıp

Mideye indiğinde

kendinden emin, korkmuyor

Biliyor arkasından şarap gelecek

İşte o zaman ne olacaksa olacak

Ama mutluluk garanti,

kesin çok güzel olacak

Tam o sırada kapadığım gözlerim yeniden açılıyor

Önce şükretmek geliyor tekrar içimden

Yeşile, doğaya, Sincaba, ekmeğinin peşinde koşturan karıncaya

Ağaçkakana, yuvasında ince hesaplar yapan tilkiye,

Korkudan kalbi tir tir tireyen tavşana,

göldeki balığa, vak vak eden kurbağaya ,

ve en çok da yeniden dalında yeşermeye çalışan yaprağa

Sizi seviyorum diye haykırmak

sımsıkı sarılıp

Biraz içimi temizlemek için

hüngür hüngür ağlamak istiyorum

Acıdan değil, kederden değil, evde tıkılıp kalmaktan değil

Sevinçten belkide,

Belkide acizliğimden

Kim bilir bu güne kadar ki sahte alimliğimden sıkıldığım için

doya doya ağlamak geçiyor içimden,

Mutluluktan sevinçten ağlamak

Kim bilir belki de üzüm gibi ezilmekten

yorulmuşum,

dara düşmüşüm kendi insanlığımın içinde kaybolmuşum.

Çok özlemişim dostlar, canlar, insanlar

Köy çocuğuyum ben,

bildiğiniz etten kemikten

ama önce doğaya, hayvana ve sonra da

bir çok kazıktan ve tecrübeden sonra insana sevdalıyım ben

İyi insana, yürekli vicdanlı olan insana

Cana can katana, sevdalı insana

Bir zavallıyım ben,

Çok özledim dostlarım çok,

Ormanı, yeşili, yaprağı,

sıcak bir çay fincanındaki ilhamı,

şaraptaki endamı, en çok da

yeniden hayata tutunmaya çalışan

yeşeren yaprağı çok özlemişim çok.

Özlemek ne güzel bir niğmet dostlar

Özlemek hasret gidermek ne büyük

ne muhteşem bir servet dostlar

insan hiç kaybetmek istemiyor

neyi mi , yapmayın canlar ,

doğayı, güzeli, huzuru ve sevgiyi

özledim.

Dostlar gerçekten özledim

insan olmayı, yalnız iken bir hiç olduğumuzu

Birlik beraberlik ve dayanışmayı

çok özledim dostlar.

Hmde çok.

Verdikçe var olmayı çok özledim dostlar

Hemde çok.

Cevat Çırak

14.04.2020

İstanbul.

Keyifli Bir Günün Anısına

Dün unutulmaz bir gün yaşadık diyebilirim canlar,

Sürekli birlikte vakit geçirdiğimiz dostumuzun kafesinde

küçük bir köşe masada

dört arkadaş,

Havadan sudan tatlı sohbetler eder iken

Birden hadi kalkın gidiyoruz diye bir ses böldü sessizliği

Nerde nasıl ne için diye sorulmaz bizde

Davete icabet ettik, koyulduk yola

Çok yol alamadan bir köşe döndük,

hoş geldiniz buyurun dedi ve girdik kapıdan

Küçük ayaklı bir sepha üzerinde eski gazeteden bir örtü karşıladı bizi,

etrafında 4 plastik tabure

Masa hazırlanmış önceden , mesele anlaşıldı

ziyafete davet edilmiştik

Bakalım bizi bugün neler bekliyor, hadi hayırlısı…

Bir binanın giriş katındaki dükkandayız dört arkadaş

perde yerine bir buzdolabı kolisi çekilmiş pencerelere

kimseyi rahatsız etmeyeceğiz yani,

Arabanın arka bagaj kapısı açıldı, mutfak olarak kullanacağız,, enteresan

Dükkanla karton perde arasında ziyafet soframız

dört plastik tabure sandalye yerine

Küçük üstü gazete ile örtülmüş metal ayaklı bir sepha,

masa yerine, güzellik işte bu.

Arabanın bagajındaki nevale çoktan hazırlanmış bizi bekliyor

Şarap yeni yapılmış taze ev yapımı, bitirilmiş bir meşrubat kabında,

Meze, sucuk ev yapımı, kavurma burkanda( kavanozda)

Bardaklar kağıt, geri dönüşümlü yani,

iki cam tabak, ev sahibi başlıyor dilimlemeye, kesmeye,

belli ki ustalaşmış, ince ince diliyor bıçağı tutuşundan belli

İlk kadehler kalkarken hepimizi bir eksiklik hissediyoruz,

şerefe diyemiyoruz

iki dostumuz daha var davet etmeliyiz

Biri kafenin sahibi, diğeri muhabbetlerin fatihi,

Bir eksikle tamamlandık, kafenin sahibi şimdi yanımızda

kolları kırık ama ona özel bir koltukta oturuyor,

Bizde misafire saygı büyük, bizde insana sevgi sonsuz,

bize yetişmek için, muhabbetten geri kalmamak için,

hemen bir kağıttan kadehi yuvarlıyor, tamam şimdi oldu eşitlendik diyoruz

Keyif dolu muhabbet başlıyor, çıkarsız menfaatsiz bir sıcaklık gönlümüzde

mezeler ilaç gibi, bizim ora işi üstelik hepsi naturel, ilaçsız yani, sağlıklı.

Şarap yağ gibi akıp gidiyor, gırtlaklar bayram yeri, mideler keyifli,

Yanlış olmasın diye hatırlatıyorum,

Oturduğumuzda öğlen saatlerini biraz geçiyordu,

bir kadeh, bir buçuk litrelik gazoz şişesi derken,

keyifler yerli yerinde, ıştınma* 🙂

Hadi birde bunu deneyelim, bu bıldırdan** diyor ev sahibi

koyuyor önümüze başka içilmiş gazozdan kalma bir yeni şişeyi

Kafalar yavaş yavaş rayına oturmuş, şarapta eski olunca

türküler şarkılar faslına geçiyoruz,

İçimizde bir Barış Manço hayranı var,

şunu çal bunu oynat derken muhabbet koyulaşıyor,

Telefondan Barış Manço çalışıyor, Alla beni pulla beni diyor,

Ama biz zaten çoktan allanmış pullanmışız, kafalar mısmıl*** yerinde

Ev sahibi çok titiz adam, önümüzdeki tabaklardan meze bittikçe

dilip dilip yeniliyor tabakları,

rahatsız olurum ben, misafir önünde öyle boş tabakla olmaz diyor

Keşke şarabı da öyle takip etmese,

Biraz zaman sonra, geçen seneki de bitti diyor, Selanikli arkadaş.

kalkıp bir yeni şişe ile geri dönüyor ev sahibi,

altı yıllık diyor, bununla devam edelim…

e, edecek halimiz kalmadı ama, kuyruklar dik bizde

kimse hayır yeter demiyor, saat geç oldu demek aklımıza gelmiyor,

Hadı hayırlısı bakalım, bu işin sonu elbet bir yere varacak, ama nereye…

Bakıyorum da kimsenin eli yeni açılmış şişeye varmıyor,

açtık şişeyi ama depo dolmuş mezede çok yer yok, gitmiyor artık,

beş arkadaştan sadece bir ben devam ederim diyor,

Ben diyor Rafilerdenim, bizde bayrak yere düşmez

gülüşüyoruz, keyifliyiz, mutluyuz, şerbet gibiyiz derken

Ev sahibi bir şişe kızılcık şerbeti çıkartıyor, vay anasını diyoruz,

bereket bereket üstüne, keyif keyif üstüne, şükürler olsun.

En kötü günümüz böyle olsun der gibiyiz hepimiz.

Biz kim miyiz, söyleyeyim o zaman,

Dördümüz Deli Orman eteklerinden

Ev sahibi Şumnu Dereköylü

Biri hep Omurtak Obitelliyim diyor ama,

Can Mahalleden olduğunu biliyoruz,

Nerden mi biliyoruz çünkü bizim köyün dağmadı

Birimiz Yunanistan göçmeni

Geri Kalan ikimiz

Eski Cuma Muratlar köyünden

Ama birimiz Rafilerden

Diğerimiz yani ben,

Sen hem Rafilerden hem Molla Ahmetlerdensin diyorlar…

Gülüşüyoruz, kafalar keyifli, yürekler neşeli,

Eğri Eğri, Doğru Doğru şarkısı çalıyor, yine Barış Mançodan

Lakin biz artık ne haldeyiz bilmiyoruz,

Hadi diyoruz kafeye kahve içmeye,

Ben devam edeceğim diyen dostumuz alıyor şarap şişesini,

Kalan nevaleyi yanına, çıkıyoruz sıcak salaş mekandan

Keyifliyiz, mutluyuz, demlenmişiz gururluyuz,

Dostluk budur işte diyoruz, hayat budur,

Zihnimize hep güzellikler, iyi duygular, insani şeyler yani.

Kahve içmeye gidiyoruz, yoldayız,

Aklıma Mevlanın sözleri geliyor,

” Kendine bak kendine…

Özüne, Sözüne, Benliğine,

İlgilenme kimseyle,

Kim ne yemiş,

Kim ne giymiş,

Bundan sana ne.

Sen kendini besle,

Bilgiyle,

Sevgiyle.

Ancak o zaman ulaşırsın,

İnsan olmanın erdemine…

Cevat ÇIRAK

26.01.2019

*konuşma

**geçen yıldan

*** tam tamına

https://cirakcevat.blogspot.com.tr

https://cevatcirak.wordpress.com